25 Mayıs 2015

Bir yaralı kent: Kobane

Diplomasi, politika…gibi ince ayarlar yoluyla Kobane yokluğa mahkum edilip dize getirilmek isteniyor

KOBANE

Bir kent yaralanmış halde daha ne kadar kendi haline bırakılabilir? Bulunduğum birkaç saatlik konukluğun ardından bu soruyu bütün benliğimde duyarak Kobane’den ayrıldım. Direnirken sınırlarından izlemiştim Kobane’yi, kent savunması başarıyla sonuçlanınca savaş bitti sanmıştım. Ama gördüm ki, savaş halen bitmemiş. Kobane’ye boyun eğdirmek, onun kendini toparlamasının önüne geçmek için güç aygıtları daha incelikli çalışıyor. Diplomasi, politika…gibi ince ayarlar yoluyla Kobane yokluğa mahkum edilip dize getirilmek isteniyor. Savaş esnasında kentten ayrılan sivil halkın yüzde ellibeşi geri dönmüş vatanında yaşamaya çalışıyor. Kimisi de giriş-çıkış yaparak yaşayacağı yerle arasındaki sıcak bağı korumaya çalışıyor.

Ama en önemlisi de çocuklar. Hiçbir çocuk devletlerin, egemenlerin kararları, uygulamaları sonucu ortaya çıkan yıkıntının altında kalmayı hak etmiyor. Yemek içmek bir bir yana, Kobane’de yaşayan çocukların öncelikle –hayatlarını- sağlıklı sürdürmeleri için aşı olmaları gerekiyor. Şimdiden gerekli aşıların yapılmamasından kaynaklı semptomlar başlamış bile. Yeme, içme, elektrik, su, sağlık… gibi insan ihtiyaçlarının ön planda olduğu bir yer Kobane.

Kentin Doğu’sunda halen savaş devam ediyor. YPG-YPJ gerillaları da tıpkı kurtardıkları kentlerine benziyor. Onlar da yaralı; gerekli sağlık hizmet ve araç gereçlerinden, ilaçlardan yoksun… Kent ve içindekiler yaralarıyla sarmaş dolaş acılarını sarıyorlar. Ama yardıma, desteğe ihtiyaçları var. Tüm bunlar yaşanırken, yakınlarda bir yerde dost ülke, dost iktidarlar olsa ne güzel olurdu diye düşünmeden edemiyor insan.

 

Kantonlar arası koridorun açılması gerekiyor

 

Örneğin, Kürt bölgelerinin sularını emerek dört bir tarafa elektrik satan GAP, kenti ışıl ışıl elektriğe boğsa; bir insani koridor açılsa ve bu koridordan kendi vatanında yaşamaya çalışan halkın insanlarına, çocuklarına, yaşlılarına… tüm asgari ihtiyaçlarını karşılayacakları araç gereçler, malzemeler aktarılsa. Yaralı insanlara, yaralı kente başka ne yapılabilir ki? Ama bunların hiç birisine izin verilmiyor. Kobane Kantonu Dışişleri Bakanı İbrahim Kurdo, “Bırakın koridoru, Türk devleti bizimle resmi hiçbir ilişkiye girmiyor” diyor. Aslında işin ilginç yanını Kobane’ye “insani yardım” adıyla yapılan satışlar oluşturuyor. Kurdo’nun belirttiğine göre Cizire’de 30 lira olan mazotun fiyatı, Kobane’ye 530 liradan satılıyor. Kobane Kantonu’na “insani yardım” adıyla yapılan satışların ticari bir ahlak da içermediğinin altını çizmeye gerek kalmıyor böylelikle. Kurdo şöyle devam ediyor: “Biz Türkiye devletine resmi düzeyde başvuru yaptık. Ancak bize yanıt vermedikleri gibi hiçbir gerekçe de göstermiyorlar. Bizim için önemli olan Cizire Kantonu’yla Kobane arasında bir koridor açılmasıdır. Bunu sağlarsak birçok ihtiyacımızı karşılamış olacağız. Bu koridoru açmak için gerekli çabayı gösteriyoruz ve açacağız.

Biz gerekli prosedürlerin yerine getirilmesi dışında Türkiye devletinden yardım adı altında bir şey beklemiyoruz. Ama burada bir gerçek var. Kanton yönetimleri var. Bizimle zorunlu ilişkilerini gayri resmi düzeyde kuruyorlar. Yani onlarla ilişkimiz var ama bu ilişkiyi resmi düzeyde kurmuyorlar. Ayrıca burada her şey mazotun fiyatına göre biçimleniyor. Yani bizim Türkiye’den istediğimiz Cizire Kantonu’yla ekonomik ilişkilerimize izin vermesi.”

 

İnsanlık ders çıkarsın diye…

 

Akçakale’nin bu yüzden Araplaştırıldığını altını çizen Kurdo, koalisyon güçlerine değiniyor. Yaşam alanın 1 kilometreyle sınırlı olduğu durumda uçaklardan binlerce paket malzeme attıklarına dikkat çekerek, şimdi ise halkın yaşam alanlarının yüzlerce kilometre genişlemesine rağmen hiçbir yardımın yapılmamasını manidar buluyor.

Savaştan az hasarla kurtulmayı başarmış bir iki hastane binasında yaralıların ve sivil halkın sağlık sorunları halledilmeye çalışılıyor. Yani en sağlam kalmış binalardan bir kaçı kanton hükümet binasına ve sağlık hizmetlerinin yerine getirilmesi için hastaneye dönüştürülmüş. Gerisi izbele… Ama o izbelelerde çiçekler açıyor, yıkıntılardan kurulan yaşamın sesleri geliyor. Ancak bir yer var ki, oraya kimse dokunmuyor. Savaşın bütün izleri orada… uzun bir süre de duracak gibi gözüküyor. Orası kentin tam ortasında kalıyor, sağda solda yüzlercesinin yer aldığı bombalanmış yarı ayakta kalmış binalar, yaşam mekanları orada yaşamaya, yanına yanaşmaya imkan vermeyecek ölçüde katılaşmış korkunç bir savaş abidesi niteliğinde bekliyor. Yüzlerce mahalleden oluşmuş yaşam alanlarının cesedi niteliğindeki o yeri Kobane yönetimi ve halkı -insanlığın ders çıkarması- için müze yapmak istiyor. 

 

Yazarın Diğer Yazıları

Edebiyat sosyetesi, baskıcı iktidar(lar) ve arzunun halleri…

Arzunun ta kendisinin kitap halindeki tasarımcılarıyla karşı karşıyayız. Ve onlar büyümüş bir kibirle nesnelerini piyasaya sürerken "iktidarsız öfke"leri körükleyip, celladıyla kurbanı arasındaki ilişki misali, çift taraflı ulaşılamazlık yanılsaması yaratıyorlar

Trajik kötülük varsa, Thomas Sankara da var!

İçimizden birkaç Thomas Sankara çıksaydı bütün bunları yaşar mıydık?

Gayya Kuyusu’ndaki Gregor Samsa…

Düşman olarak görülenlerin de hakları olduğunu unutmamakta yarar var; öyle ki, düşmanın bile olsa kara çalamazsın, iftira atamazsın!